Duayeninden Kurumsal Koçluğun Püf Noktaları-II

MareFidelis’in kurucusu ve baş danışmanı olan Dost Can Deniz’le (MCC) “Kurumsal Koçluk” üzerine yapılan röportajın devamı.

Koç (MCC) Dost Can Deniz

- Kurum içi koçluk uygulamalarında nelere dikkat etmek gerekiyor?

Dışarıdan alınan bir koçluktan mı yoksa kurumun kendi çalışanlarını kullandığı koçluktan mı bahsediyorsun?

- Her ikisi de olabilir. İlk akla gelenler gizlilik ve güven duygusu gibi duruyor.

Dediklerin çok önemli. Gerçek olması çok önemli.

- Gerçeklikten neyi kast ediyorsun, açar mısın?

Yıllar önce kurumsal koçlukla ilgili bir panele katılmıştım. Ben ikinci sırada oturuyordum. İlk konuşmacıya “sizce kurumsal koçlukla bireysel koçluk arasında ne fark var?” diye soruldu. Bu kişi dedi ki: “Bence hiçbir fark yok, ikisi de tamamen aynı. Ben bireye odaklanırım, başka da bir şey yapmam.” Sonra bana farklı bir soru sordu. Ben ilk soruya ek yapmak istediğimi söyledim ve şunları söyledim. “Evet ve öyle değil. Bir kuruma koçluk yapılıyorsa projenin bir sponsoru var, yöneticisi var, çalışanları var, kurumun beklentisi var. Bunları göz ardı ederek ‘tamamen iki kişi arasında bir şey yapacağız ve bunun da başka hiçbir şeyle ilgisi yok’ demek gerçekçi değil. Ben olsam bana bunu diyen kişiye güvenmem. Güvenin sağlanabilmesi için koşulların, bağlamın sınırlarının doğru bir şekilde ortaya konması lazım. ‘Evet seninle koçluk yapıyoruz, ben senin koçunum. Senin içinde olmadığın bir iletişimi herhangi bir kimseyle kurmayacağım. Kurum bizden rapor isteyebilir, bu raporu da beraber sunacağız. Kurumun senden bazı talepleri var. Senin gelişim ihtiyaçların var. Bunların ikisi birbiriyle uyumlu olmadığı zaman bunu tartışacağız.’ Bu konuda net olmak lazım. Gizliliğin ne olduğunun tanımlanması lazım.

- ‘Gizlilik’ konusunda netlik sağlanması gerektiğini vurguluyorsun.

Evet. Bazen kurumlar yöneticilerimize koçluk aldıralım talebiyle geliyorlar. “Neyi bekliyorsunuz bu çalışmadan” diye soruyorum. “Fark etmez, yöneticilerimiz gelişsin yeter” deniyor.

- “Ortaya karışık bir koçluk yap” diyorlar yani.

Evet (Gülüşmeler). O zaman bireysel koçluğa dönüşüyor iş. Eğer Genel Müdür’le çalışmıyorsam benim en faydalı olduğunu gördüğüm, o kurumun lideriyle oturup “Senin vizyonun ne? Ne yapmaya çalışıyorsun? Bunun için ekibinden ve çalışanlarından nasıl bir desteğe ihtiyacın var? Bu desteği vermeleri sağlamak için neyi geliştirmeleri neyi daha iyi anlamaları lazım? Benim burada rolüm ne olmalı?” konularını konuşmak. “Kurumun gitmeye çalıştığı yer içinde koçluk nereye oturuyor”un net çizildiği çalışmalar çok daha başarılı oluyor. Bunun kritik olduğunu düşünüyorum.

- Bir amacın olması gerekiyor değil mi?

Amacın olması ve o amacın kurumun amaçlarına katkı sağlıyor olması lazım. Gelişimsel bir koçluk yapıyorsak mutlaka bir geri bildirim süreci, ekosistem görüşmesi dediğim kişinin çevresindekilerle görüşmek çok iyi oluyor. Bir bir görüşüp insanlardan geri bildirim almayı tercih ediyorum. Böyle bir geri bildirim sürecinin olmadığı çalışmalar daha zor oluyor.

- Henüz kurum içi koçlukla tanışmamış ama niyetinde olanlara, planlayanlara önerilerin neler?

Birkaç önerim olabilir. İyi araştırma yapsınlar.

- Nasıl bir araştırma sağlıklı olur?

Daha önce başarılı koçluk uygulamış firmalarla benchmark yapsınlar. Ne iyi gitmiş, ne kötü gitmiş, nelerden faydalanmışlar araştırsınlar. Geniş çaplı bir çalışma yapılıyorsa bu organizasyonun kültürüne bir müdahaledir. Neyi elde etmeye çalıştıklarını bilsinler.

- Biraz önce söylediğin gibi amaçlarını bilsinler değil mi?

Aynen öyle ve potansiyel etkileri de bilsinler. Bazen şunu söylüyorum “Danışanlarım arasında azıcık farkındalıklarını artırıp da çok mutsuz etmeyeceğim çok az insan vardır” (Gülüşmeler). Bazen kurumlar, bireysel olarak kişinin yetkinliğiyle alakalı olmayan, organizasyonun yapısıyla, organizasyondaki ilişkilerle, organizasyonun genel kültürüyle alakalı olan problemleri koçlukla çözmeye çalışıyorlar. Bu durumda o kişi sadece nasıl bir cehennemin içinde yaşadığı konusunda daha fazla farkındalık edinir, başka bir şey olmaz. Bu problemler koçlukla çözülmez. Sadece belki kişinin duruma dayanma kapasitesi artırılabilir. O da belki.

Yıllar önce kurumsal koçluklara henüz yeni başladığım dönemlerde şu anda yabancılara satılmış bir organizasyonun orta kademesine grup koçluğu yapıyordum. Her ay takım üyeleriyle bir araya geliyordum. O sırada da şirket içi durumlar karışık, şirket satılacak. Nasıl bir yakınma, nasıl bir yakınma. Yakındıkları şeylere bakıyorum, hak vermemek elde değil. Bir başka proje için başka ne yapabiliriz diye toplandık; ben, İK ve çok uzun süredir danışmanlık yapan bir arkadaş. Bu danışman arkadaş “Bence böyle yapmayalım, bu konuya temas ettirirsek sonucu çalışanlar için çok daha kötü olur” dedi. “Aaa hiç aklıma gelmedi, gerçekten de öyle” dedim (Gülüşmeler). İlk grup koçluğu projemdi çok acemiydim. Ne yaptığımızın bilincinde olalım.

- Trend takip etmek veya birileri yaptı diye değil, ihtiyaç doğrultusunda hareket etmenin önemini vurguluyorsun.

Her projede öyle değil mi? Neden yaptığımızı bilmek önemli. Buradaki problem ne ve bu problemin asıl kaynağı ne?

- Benim soracaklarım bu kadar. Senin ilave etmek istediklerin var mı?

Çok fazla Genel Müdürlerle çalışıyorum. Bir Genel Müdür’ün başarısını en fazla belirleyen şey, işin hara güresinden ayrılıp her hafta kendine ne kadar özel zaman ayırıp düşünebildiği ile alakalı. İşin içinde kaybolup o farkındalığı kaybediyoruz. Genel Müdür’ün haftada / ayda birkaç saat oturup “Ben ne yapıyorum? Benim liderlik gündemim neydi? Önceliklerim nelerdi? Ben bu önceliklere göre neredeyim?” üzerine düşünmesi çok kritik. Herkes için önemli ama üst pozisyonlar için çok daha kritik. Koçlukta en fazla faydalı olduğum şeylerden biri de bunu kazandırmak. Önce benimle, sonra kendi başlarına.

Bundan birkaç sene önce web sitemi toparlarken herkese “koçluğun size en büyük faydası ne?” diye sordum. Amacım onlardan bir metin yaratmak. O sırada da en büyük 50 firmadan bir firmanın CEO’suna koçluk yapıyorum. Kendisiyle çok geniş çaplı bir çalışma yaptık; strateji, kendi gelişim alanları, bölge direktörüyle olan problemi gibi pek çok alanda konuştuk, takım koçluğu yaptık. Ona “koçluğun size en büyük faydası ne?” diye sorduğumda çalıştığımız alanlardan bir şey söylemesini bekliyordum. Kafasını yana eğdi, gözünü kıstı ve bana dedi ki: “Dost biliyor musun, hayatımda senden başka kafasının arkasında başka bir gündemi olmadan benimle konuşan hiç kimse yok. Herkes benden bir şey istiyor. Birisi benimle konuşurken ’ne var bunun arkasında’ diye düşünmek zorunda kalıyorum” dedi.

- Ne büyük bir zihinsel yorgunluk.

Koçluğu tanıttığım ve ilk görüşme yaptığım yerlerde bunu anlatırım. Bunu söyleyip de kendisinde bunu bulmayan çok az kişiyle karşılaştım. Anlattığımı herkes bir yerden kendine yakın buluyor. Ben danışanlarımın kendilerini belli bir şekle sokmaya çalışmadan ağızlarına geldikleri gibi konuşabildikleri kişi oluyorum. Koçluğun böyle bir yer olması gerekiyor. Normalde duyamayacakları geribildirimi de benden duyabiliyorlar. Saçmaladıklarında uygun bir şekilde söylüyorum kendilerine. Veya bir şey yapacaklarını söylediklerinde “Aman ha” diyen bir kişiyim. Bunu başka bir yerden duyamıyorlar. Bu şekilde net açık olmak da önemli. “Koçlar sadece soru sorar” doğru değil. Koçlar her zaman soru sormaz, bazen de “saçmalıyorsun” der (Gülüşmeler).

Karşımızdakiler özellikle üst düzeyse çok güçlü insanlar oluyor. İngilizce deyişle “intimidating”. Bu kelime “korkutucu” olarak çevriliyor ama tam karşılamıyor. Biz koçlar olarak ne kadar direkt, açık ve net koçluk yapabilirsek onların karşısında da korkmadan durabiliriz, çok etkin ve başarılı olabiliriz.

- Şüphesiz koçluk ahkam kesmek değil. Ancak olan veya olası bariz bir saçmalığı da danışana söyleme sorumluluğu içeriyor diyorsun.

Aynen öyle.

- Çok teşekkür ediyorum. Seni dinlemek çok keyifliydi. Eminim okuyanlar da aynı keyfi alacaklar.

Ben de çok teşekkür ederim.