Olay ve olgular her zaman akıl yürütmeyle ön gördüğümüz sonuçları doğurmayabilir.
Bakış açımızla kurban ederiz bazen kendimizi. Hangi açıdan baktığımızın farkında olmadan, olaylara olgulara bakıp yorumlarız. Yaşadığımız acı ve sıkıntılara bakıp ne talihsiz olduğumuzu düşünürüz. Allah’ım neden ben diye hayıflanırız. Oysa bu konuda ne büyük derstir sufi şair Muhammed İkbal’in meşhur kömür ile elmas hikayesi.
Points Of You “The Coaching Game” kitabından konuyla ilgili bir hikaye gelsin öyleyse.
Acı
Batan gemiden kurtulan adam kimsenin yaşamadığı bir adaya sürüklenmişti. Her gün sabahtan akşama kadar Tanrı’ya onu oradan kurtarması için dua edip yalvarıyordu. Zavallı aç, yaralı adam, sabahtan akşama kadar gözünü ufuktan ayırmadan kendini kurtaracak bir gemi bekliyordu.
Sonunda kendine küçük bir kulübe yapmayı başardı ve içine kendisi ile birlikte adaya sürüklenen eşyaları koydu.
Bir gün adada yiyecek arayışındayken, kulübede yangın çıktı ve tüm kulübe içindekilerle birlikte yanıp gitti. Hatta yangın ağaçlara da sıçradı ve ormanın büyük bir kısmını da yaktı.
Adam “Tanrım, bunu bana nasıl yaptın? Bana felaket üzerine felaket yolluyorsun” diye sitem etti. Geceyi yakındaki bir mağarada geçirdi.
Sabah uyandığında bir geminin makinelerinin sesini duydu. Onu kurtarmaya gelmişlerdi.
“Benin burada olduğumu nasıl bildiniz?” diye sordu adam denizcilere.
“Yaktığın ateşi ve dumanını gördük” dediler.