Başına gelen onca olay için etrafındakilere ‘Lütfen hemen karar vermeyin; her işin bir iç manası vardır’ diyebilen Han...
Han ve Kısrağı
Kahramanımız Han tarlasının pirinçlerini saraya sunan vasıfsız çiftçilerdendi. Lao Tzu ise bu sarayın kütüphanesinde çalışıyordu ve kütüphanedeki her kitabı okumuştu. Fiziğin en yüksek mertebesinden evrenin bilinmeyenlerine yaptığı yolculuklarında hep kitaplar vardı yanında. Ama bu hikmet ambarında beslenirken aldığı haz yine de vasıfsız bir çiftçi ile yemek zamanlarında ara sıra yaptığı muhabbetin tadına bir türlü ulaşamıyordu. Han, sanki okunanın fevkinde bir bilgiyi ürkek bakışları ile saklamaya çalıştığı bir sandıkta tutuyordu. Öyle ki Lao Tzu, Han’ın susmasını kendi okumasına tercih etmeye başlamıştı.
Han’ın beyaz bir kısrağı vardı. Her sabah tan yerinin ağarmasıyla yola çıkar, öğleye doğru saraya varırdı. Onların kültüründe at, ailenin bir parçası sayılırdı. Vahşi atların diyarından bir gün koşarak gelen bu kısrak, Han’ın köyüne dalmayı seçmişti ve köylülerin onu yakalayıp ehlileştirmesine müsaade etmeden birkaç ay boyunca köylünün bostanlarına zarar verip dilediği zaman da evine dönmeyi adet edinmişti. Bir sabah bu rutininden sıkılmış olmalı ki Han’ın evinin önüne gelip sahibini seçmişti. Han, kısrağına hırçın manasında ‘Yİ Ma’ adını verdi. Yıllar sonra Ming hanedanında bu isim ‘irade atı’ olarak kullanılacaktı.
Han’ın Bakış Açısı
Gel zaman git zaman bu muhteşem kısrak sarayın prensi tarafından da fark edildi. Ancak prensin kısrak için yaptığı teklifler Han’ın bu aile ferdine verdiği değerin yanında anlamsız kalıyordu. Belki de Han’ın yıllar boyu durmadan çalışsa kazanamayacağı o serveti elinin tersiyle itmesi, kütüphaneci Lao Tzu hariç herkesi şaşkınlığa boğmuştu.
Birkaç hafta sonra huysuz at geldiği gibi köyü terk etti! Han’ın başını taşlara vurması beklenirken olaya kayıtsız kalması köylü için büyük bir sukutuhayal oldu. Halbuki biricik bineğini yitiren Han, belki de artık hiçbir gün saraya gidemeyecekti! Nasıl para kazanacaktı, ailesini nasıl doyuracaktı? Han durumun vahameti konusunda kendisine acıyarak bakan kalabalığa henüz karar vermemeleri gerektiğini söyledi. Köylülerin alaycı bakışları arasında: ‘Lütfen hemen karar vermeyin; her işin bir iç manası vardır’ diyebildi.
Çok geçmeden Yi Ma geri döndü. Hem de ne dönüş! Yanında 20 tane kısrakla beraber. Gözlerine inanamayan köylüler kaderin bu umarsız çarkını gıptayla haset arasında bir noktada karşıladılar. Han yine köylünün görünen duruma göre karar vermesine itiraz etti. Bir gecede yirmi yıllık servet kazanması Han’ı beklenildiği şekilde sevindirmemişti. Tebriklere bir önceki şekilde cevap verdi: ‘Lütfen hemen karar vermeyin; her işin bir iç manası vardır.’
Çok vakit geçmeden Han’ın çiftlikteki tek işlerini gören tek oğlu, attan düşerek ayağını kırdı. Bu kaza hayatını çiftçilikle geçindiren bir ailenin başına gelebilecek talihsizliklerin en büyüğü sayılırdı. Bu olay karşısında kendisine gelip öğüt ile iğneleme arası vaazlarını sunan köylülere Han yine aynı cevabı verdi: ‘Lütfen hemen karar vermeyin; her işin bir iç manası vardır.’
Han’ın yaratıcıya şüphesizce gösterdiği teslimiyet köylüler tarafından anlaşılmasa da onları yeni bir ders bekliyordu. Gelen habere göre Çin diyarında savaş çıkmıştı ve seferberlik ilan edilmişti. Han’ın oğlu ise bacağının sakatlığı sebebiyle savaşa katılamayacaktı. Diğer köylüler çocuklarını göz yaşları içinde savaşa gönderirken kulaklarında Han’ın sesi yankılanıyordu: ‘Lütfen hemen karar vermeyin; her işin bir iç manası vardır.’
Biliyoruz ki hayat yolculuğumuzdaki köpek balıkları bizim tekamülümüz için şart. Bilgelik ile yaklaşabilirsek ‘olanda hayır vardır’ diyebiliriz. Yeter ki hangi açıdan baktığımızın farkında olalım.
Not: Alıntı, kaynak kitaptaki ‘Tavus Kuşunun Hikayesi, Görecelilik’ başlığı değiştirilerek, alt başlıklar ve bazı cümleler ilave edilerek, kimi ifadeler çıkartılarak ve kısaltılarak özet şeklinde yapılmıştır.
Kaynak: Güç, H.K. (2021). Yolda Bir Kuşa Rastladım. İstanbul: tutikitap.