30'undan Sonra Sil Baştan Kariyer - I

Şarkıcı ve oyunculuktan iş hayatına geçiş yaptı. Artık şirketlere eğitim veriyor.

Hale Caneroğlu

Türkiye’nin en çok sevilen ve izlenen dizilerinden biri olan “Avrupa Yakası”nın Yaprak’ı olarak tanıdık Hale Caneroğlu’nu. Dizinin bitmesiyle birlikte o da ortalıktan kayboldu ama bence hikayesi esas kaybolduktan sonra başladı. Bizim onu kayboldu zannettiğimiz zamanlarda o hayatında bin bir gelişim ve dönüşüm yaşayarak bambaşka ufuklara yelken açtı. Şarkıcı ve oyunculuktan iş hayatına geçiş yaptı.

Vazgeçmeyen taş işçisi hikayesindeki gibi yeni kariyeri için uğraştı durdu. Artık şirketlere eğitim veriyor, kurumlar onu konuşmacı olarak davet ediyor. “Mutluluk Virüsü” isimli bir kitabı var. TEDX konuşması yaklaşık 2,5 milyon izlenmeyle Türkiye’nin en çok izlenen konuşmalarından biri oldu.

İşini severek yapmanın ne kadar önemli olduğu onun hikayesinde de karşımıza çıkıyor. Yolculuğundan öğrenecek çok şey var. Bol mimik kullanan, içtenliği yüzünden okunan, konuşmayı, okumayı, araştırmayı seven, enerji dolu biri. Ben sordum o samimiyetle yanıtladı. İşte karşınızda Hale Caneroğlu.

– Çok genç bir yaşta Türkiye’nin en sevilen TV dizilerinden birinde gayet başarılı, şöhretli ve de iyi para kazandığınızı düşündüğüm bir pozisyondaydınız. Ne oldu da bütün bunları bırakıp başka bir alana geçmeye karar verdiniz?

Öncelikle çok gençtiniz iltifatı için teşekkür ediyorum. Avrupa Yakası’yla ekranlara çıktığımda 28 yaşındaydım. Herkes beni 21-22 falan zannetti. Ortadan kaybolmamın cevabı tek kelime; mutsuzdumYaptığım işten keyif almıyordum. Düzenli hayatı seviyorum, akşam belirli saatte evimde olmayı seviyorum. Dizi setleri buna imkan vermiyordu, mesai de verilmiyordu. İlave olarak bazı isimlere astronomik paralar ödenirken sizinle ciddi bir pazarlık yapmaya kalkıyorlardı.

Şarkıcılık kariyerime gelince, bir konserde maximum 23-25 şarkı söylersiniz. Bunun 17’sini yabancı, 6 tanesini Türkçe söylerdim ve ben bununla tanınırdım. Ancak işi bırakmaya yakın 23 şarkı Türkçe, 2 de yabancı şarkı söyler olmuştum. Hatta bu da yetmeyip Ankara Havası ister hale gelmişlerdi. Şarkı söylerken şişiyordum. Sahnede özsaygımı yitiriyordum, nefret ediyordum yaptığım işten.

Hem oyunculuğu hem şarkıcılığı sadece para için yapar hale gelmiştim. Derken o sıralar ilk evliliğimi bitirdim ve şu anda hayatımın aşkı olan erkekle tanıştım. Onun da desteğiyle bu yola girdim. Sonrasında eşime İngiltere’den gelen teklif üzerine 2-3 sene orada yaşadık. O sırada gelen tüm teklifleri yurt dışında olduğum için geri çeviriyordum.

– O dönem hiç aklınızın kaldığı bir teklif oldu mu?

Yani düşündüklerim oldu ama gerçekten istemediğimi biliyordum. İşin püf noktası ne biliyor musunuz; çok başarılı olduğunuz, çok sevildiğiniz, tanındığınız bir işi istemediğinizi kabullenmeniz. Bu çok zor ve çok cesur bir karar. Bence hayatımın dönüm noktası oradaydı.

– Ne istemediğinizi biliyordunuz, peki ne istediğinize nasıl karar verdiniz?

Öyle pat diye olmadı tabii. Hayatın akışı da bu noktada bana çok yardımcı oldu. İngiltere’ye gittik, yeni evliyiz, dünya tatlısı çok sevdiğim bir üvey oğlum var. Orada kızım dünyaya geldi. Benim tüm konsantrasyonum özel hayatıma döndü. Bir gün İngiltere’deyken kızım 9 aylık yanımda yatarken kendime sordum: “Eeee bundan sonra ne olacak?” Anladım ki ben sadece eş ve anne olarak mutlu olamayacağım ve işte orada yine sordum kendime “Ben hayatımın geri kalanında ne yapacağım” diye. O sırada 42 yaşındaydım. Sonra bir sürü minik iş denedim. Birçok işi başlayıp bıraktım.

Annemin yanına Samsun’a gittiğimde bir Alman Lisesinde konuşmamı teklif ettiler. Hemen kabul ettim. Bu konuşmada çocukların Avrupa Yakası, tiyatro, müzikle ilgili sorduğu her soruyu kişisel gelişime bağlayıp cevaplıyordum. Yıllardır bu konuda kendime yaptığım yatırım ve deneyimleri çocuklara aktarıyordum. Çok keyif aldım konuşmaktan. 45 dk. sürmesi gereken konuşmam 1,5 saat sürdü. O sınıfta bazı öğrenci ve öğretmenlere yürekten dokunabildiğimi ve farklı bakış açısı yaratabildiğimi fark ettim.

Konuşmadan sonra ”Hayatımın geri kalanında ne yapacağımı buldum” dedim. Kişisel gelişim konusundaki deneyim ve yolculuğumu, insanlara aktarmaya, onların da yapabileceğine dair konuşmaya karar verdim. Böylece yeni kariyerim başladı. 2004 yılında kişisel gelişim dünyasına girdiğimde o tarihe kadar en az 700 saatlik çalışmam vardı; atölyelere katılmıştım, eğitim almıştım. Kişisel gelişim benim yaşam tarzımdı.

– Bu kararı aldınız, içinizde bir korku olmadı mı? “Nasıl tutunacağım? Başaracak mıyım? Ne yapacağım?” gibi kaygılar yaşamadınız mı?

Yaşamaz olur muyum, ödüm koptu. (Karşılıklı gülüşmeler)

– Peki ne yaptınız?

Öncelikle anneme ve en yakın arkadaşlarıma sordum; “Ben bu işi yapabilir miyim, becerebilir miyim” diye. Dediler ki: “Deli misin, sen zaten doğalında bunu hepimize yapıyorsun” Dertli olduğunda beni arayan yakınlarım beni yeni kariyer yolculuğumda sonsuz desteklediler.

Not: Röportajın devamı yarın.