Şeb-i Arusun Düşündürdükleri

Şeb-i arus gibi yaşamın sonunu sevgiliye kavuşma hasretiyle karşılıyorsa Hz. Mevlana, nedir bizim sürekli “son” dediğimiz?

Şeb-i Arus

Okudukça, bildikçe, öğrendikçe hayranlığım kat kat artıyor Hz.Mevlana’ya. “Tavşan dağa çıkmış, dağın umuru olmamış” misali onun benim hayranlığıma zerrece ihtiyacı yok farkındayım, ancak bu idrake benim ihtiyacım var, hem de çok. Aşkla bakma ve aşk olsun diyebilmek ne kıymetli.

Nedir Son?

Çoğumuz için en büyük korku değil midir ölüm? Kendi ölümümüz veya sevdiğimiz birinin ölümü. Çünkü ölmek son demek, bitti, artık gerisi gelmeyecek demek.

Kime göre peki? “Son” tanımını kim yapıyor?

Sevgiliye kavuşma hasretiyle, bir özlemi bitirircesine yaşamın sonunu karşılıyorsa şayet Hz. Mevlana, ölümün aslında başlangıç olduğunu, gerçek dirilik olduğunu bizlere yaşayarak göstermişse, nedir o zaman bizim sürekli “son” dediğimiz?

Bırakın ölüme böyle gitmeyi, hayatın içindeki son(!)larımızı nasıl yaşıyoruz diye düşündüm kendi kendime. Ne yapıyoruz, nasıl karşılıyoruz?

  • Bir evliliğin veya ikili ilişkinin bitmesi mesela; hayatımızın sonu. Bittik, mahvolduk, depresyondayız.
  • Terfi edememek mesela; gerekli tecrübe ve yetkinliklere sahip olduğumuz, e yaşımız da geçtiği halde terfi edemiyorsak, kariyerimizin sonu. Bu girdaptan çıkılamaz artık.
  • İşimizi kaybetmek mesela; yandık, bittik, kül olduk. Hayatımızın sonu, ne olacak şimdi?
  • Yaptığımız ticari anlaşmanın sonuna gelmek mesela; bir daha bu kadar karlı bir anlaşma yapmamız imkansız. Görmüşümüz göreceğimiz kazanç bu. Artık her şey bitti. Yine son.

Hal Edebilmek

Oysa kişisel gelişim kitaplarından ne çok okuduk; “bir kapı kapanır bir başkası açılır” “her bitiş yeni bir başlangıçtır” “şu an bitiyorsa daha güzeli geleceği içindir” diye. Eee, ne oldu o halde?

Ölümü kucaklayarak karşılamışsa, yetmemiş adına da Şeb-i Arus (düğün gecesi) demişse Hz. Mevlana, biz neye son diyoruz?

*Hani; gözyaşı çoğu zaman tanrının bir lütfuydu ve acı sağlıklı bir duyguydu,

*Hani; önüne dikilen engelleri atlama tahtası haline getirme yetisi, insana her tür grup içinde ve her tür uğraşında avantaj sağlardı,

*Hani; yaşamda umutsuz durumlar yoktu, umutsuzluk besleyen insanlar vardı yalnızca (Clare Booth Luce),

*Hani; zaman en iyi iyileştiriciydi.

Öyle düşünceler vardır ki önümüze kadar gelir, etrafımızda dolaşır, fakat bizi uykuda bulduğu için geldiği gibi dönüp gider.

Fark edebilmek, anlayıp hal edebilmek dileğiyle…

*Kaynak: McGinnis, A.L. (1998). İyimserliğin Gücü. İstanbul: Beyaz Yayınları