Alacağını unutmayıp sonuna kadar alıp, vereceğini unutmanın adına ne denir bilmiyorum ama profesyonel yönetim denmediği kesin.
Küçük Sıcak İşletme
Büyük bir hevesle girdi işine. Bu onun maaşlı ilk işiydi. Henüz üniversite öğrencisiyken doğrudan mesleğiyle ilgili yarım zamanlı bir işe girmek harika bir fırsattı. Patronları da kendisiyle aynı okuldan mezundu. Çok sevdi hem patronunu, hem de kendisine ağabey gibi davranan yöneticisini. Patronuyla ve yöneticisiyle aynı okuldan mezundu. Şirket büyük çoğunlukla kendi okulundan mezun olanları işe alıyordu. “Mezuniyet tercihi ayrımcılık mı?” diye sordu. Konuştuk biraz bu konuda.
Girdiği şirket samimi ilişkilerin kurulduğu, küçük sıcak bir işletmeydi. Çalışma ortamı üç aşağı beş yukarı kendisiyle aynı yaşlardaki gençlerden oluşuyordu. İşi seveceksin, ortamı seveceksin, yöneticini seveceksin. E kaç kişiye nasip olurdu ki böyle bir şans?
Verilen sorumlulukları yerine getirmek için var gücüyle çalışıyordu. Hatta eve iş getirip evden çalıştığı bile oluyordu. Son derece disiplinliydi. Takıldığı bir yer olursa rahatlıkla yöneticisine danışabiliyor ve o da kendisine yol gösteriyordu. Bu şekilde aradan bir ay geçti.
Artık maaşının ödenme zamanıydı. Ama maaşı gününde ödenmedi. Üç gün, beş gün derken bir hafta geçti, maaşı hala ödenmedi. Kendisiyle birlikte başlayan birkaç arkadaşı daha vardı, hiçbirinin maaşı ödenmemişti. Tam on gün geçti.
Bana sordu ne yapabilirim diye. “Açık açık sorabilirsin” dedim. “İlk işim, sanki para meraklısıymışım gibi görünmek istemiyorum. Ama paramı da almak istiyorum” dedi. “Bu senin en doğal hakkın. Çalıştığın şirket, ücretini zamanında ödeyemeyebilir, sıkıntıya girmiş olabilir, ama çalışanına açıklama yapmakla yükümlüdür” dedim. “Haklısınız ama çok rahatsız hissediyorum bu konuyu sorarken” dedi.
Samimi Yönetim (!)
Konuşma kararı aldıktan sonra tam iki gün yöneticisinin etrafında kıvrandı; masasına kadar gitti geri döndü, tam söyleyecekken vaz geçti, tüm cesaretin toplayıp konuşmayı göze aldı yapamadı. Sonunda kendince (yüzsüzlük!) yaparak ücretinin yatmadığını söyledi. “Aaaa atlamışız” dediler ve maaşını ödediler. İkinci, üçüncü ve sonraki aylarda da hep gecikmeli ödediler maaşlarını samimiyetten unutarak. Yine de çok seviyordu işini, şirketini.
Ayrıldığı ay 20 gün çalıştı. Güzellikle ayrıldı. Yöneticileri kapılarının kendisine hep açık olduğunu söylediler. Performansını çok beğenmişlerdi. Kendisi de çok mutlu olmuştu. Ama son çalıştığı 20 günün parasını ödemeyi yine samimiyetten unuttular.
Çok utandı, çok sıkıldı, kıvrandı, uzunca bir süre isteyemedi hakkını. “Çok güzel ayrıldık, şimdi gidip benim 20 günlük paramı verin nasıl derim” dedi. Kendi içinde büyük mücadele vererek utana sıkıla telefon açıp 20 günlük ücretinin ödenmediğini söyledi. “Aaa unutmuşuz” dediler ve ödediler. “Bu kimin görevi?” diye sordu bana. “Ödemelerin zamanında yapılmasını sağlamak şirket içinde kimin görevi? Sorumlular İnsan Kaynakları ilgilileri ise şayet, affınıza sığınarak orada çalışanlara İK ilgisizleri demek istiyorum” dedi. Kızgındı, anlıyordum.
Alacağını unutmayıp, sonuna kadar alıp, vereceğini unutmanın adına ne denir bilmiyorum ama profesyonellik denmediği kesin.
Maaş ödemesi gibi standart bir uygulamada bile tökezleyen, üzeri samimiyet sosuyla örtülmeye çalışılan, daha çok küçük işletmelerde meydana gelen bu tür yönetim yanlışlarının bir an önce düzeltilmesi arzusuyla.