Doğal afetler iş yerinde sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir sınavdır. Kriz anlarında çalışanların gözü kulağı İnsan Kaynaklarında olur. Peki İK’lar hemen eyleme geçebilecek yetki ve donanıma sahip mi?

Doğal Afetlerde İK’nın Rolü
Doğal afet ya da beklenmedik bir olay yaşandığında gözler, kulaklar hemen İK’dan gelecek mesaja çevriliyor. Deprem olmuş, yangın çıkmış ya da bir şehri sel götürmüş. Krizin kapıyı çaldığı durumlarda, çalışanlar öncelikle İK’dan açıklama bekliyor. İlk mesaj, ilk yönlendirme, ilk güven duygusu hep İnsan Kaynaklarından bekleniyor. Davul ve tokmağın ikisi de İK’da ise mesele yok, İK hızlıca eyleme geçebiliyor. Ancak davul İK’da tokmak yönetimde ise bu sefer de İK’nın yapacağı bir şey yok. Böyle bir durumda İK da diğer birimler gibi yönetimin açıklama yapmasını bekliyor.
Doğal afetlerde İK’nın rolü önemli; hem bilgi akışını sağlamak hem çalışanların güvenliğinden emin olmak gibi sorumluluklar yükleniyor. Ne var ki çoğu zaman bu sorumluluk, yeterli yetki ve destekle beslenmiyor. Tokmağın üst yönetimde olduğu durumlarda plan gelmeyince İK davulu çalamıyor. Kriz aniden İK’nın kucağında patlayıveriyor.
İletişim Her Şeyi Çözer mi?
İK’nın krizlerde etkin olması için sadece iyi niyetli olması yeterli değil. Elbette her İK çalışanı bir iletişimci olmalı, ancak bu durum tek başına yeterli değil. Üstelik kriz anında panikle kurulan iletişim, tam tersi etki de yaratabilir. Kurumun genelinde iyi işleyen sistemler, açık iletişim kanalları, çalışan odaklı bir kültür yoksa, çalışan deneyimi önemsenmiyorsa İK üst yönetimde etkin olarak var olamıyorsa, İK’nın krize doğru ve sağlıklı müdahalesi de söz konusu olamaz. Çünkü sağlıksız bir organizasyonda iletişim, sadece ateşi düşüren bir ağrı kesici gibi işler; kalıcı iyileşme sağlamaz.
Biliyoruz ki, kriz zamanlarında psikolojik güvenlik, fiziksel güvenlik kadar önemlidir. İnsanlar sadece ne yapacaklarını ve nasıl önlem alacaklarını bilmek istemiyor. Aynı zamanda bu süreçte yalnız kalıp kalmayacaklarını bilmeyi ve duygularını, fikirlerini rahatça ifade edebilmeyi de istiyor. Çalışan deneyimine önem verilmediği, psikolojik güvenlik ve saygı kültürünün hiçe sayıldığı bir iş yerinde iletişim tek başına neyi çözebilir? Çalışan deneyimi doğal afetlerle birlikte yaşanan krizlerde hatırlanacak bir refleks değil; önceden planlanan, her gün işlenen bir kültür meselesi olmalıdır.
Çoğu zaman üst yönetimden kaynaklanan sorunlarda günah keçisi İK ilan ediliyor. Oysa çoğu zaman durumun böyle olmadığını biliyoruz. İK'lar yönetim desteği görmediğinde, yönetimde fiilen bulunmadığında, kendi sorununu kendisi çözmeye çalışıyor. Örneğin son yaşanan depremde ne yapacağını bilemeyip, “Çalışanlarınıza evden çalışma izni verdiniz mi” “Başka neler yapıyorsunuz” “Ne tür destek veriyorsunuz” diye sorarak WhatsApp gruplarındaki meslektaşlarından medet uman İK’cılar hiç de az değil.
Yaşanan bunca yangın, sel, deprem gibi afetten sonra hala bu konuda yol haritası olmayan, kriz anında başı kesik tavuk gibi ne yapacağını şaşırıp sağa sola savrulan yönetimler, çalışan deneyiminin önemini çok daha acı reçetelerle öğreneceğe benziyor.