Kurumlarda etik bilinci artıyor ama sorunlar da bitmiyor. SpeakHub’ın raporu, en çok bildirilen etik ihlalin yine ayrımcılık olduğunu gösteriyor.

Ayrımcılık Zirvede
Etik ilkelerin kurum kültürüne yerleşmesi sadece bir tercih değil, zorunluluk. Etik ihlallerin izlenmesi, raporlanması ve önlenmesi ise sürdürülebilir kurumsal itibarın en önemli unsurlarından biri. Etik ilke ve değerlerin kurumsal yapılarda güçlenmesini hedefleyen danışmanlık ve eğitim hizmetleri sunan SpeakHub, 2025 yılı ilk yarısını kapsayan Kurumsal Etik Trendleri Raporu ile bu konuda dikkat çekici veriler paylaştı.
Rapora göre 2025’in ilk 6 ayında kurumlara yapılan etik bildirimlerde “ayrımcılık” başlığı bir kez daha ilk sırada yer aldı. Bu bulgu, 2024’ün ilk yarısındaki tabloyla bire bir örtüşüyor. Çalışanların ayrımcılığa karşı daha duyarlı hale geldiği, kurumların ise bu konudaki farkındalıklarını artırmaları gerektiği görülüyor.
Rapor, ayrımcılık başlığının ardından en fazla bildirimin %10,6 oranıyla psikolojik taciz konularında yapıldığını ortaya koyuyor. Üçüncü sırada ise %9,3 oranıyla çalışma saatleri ve izin haklarıyla ilgili haksız uygulamalar yer alıyor. Bu tablo, çalışanların yalnızca fiziksel değil, psikolojik ve sosyal haklarını da korumak için seslerini daha sık duyurmaya başladıklarını gösteriyor. İş yerinde psikolojik güvenlik ve saygı kültürü oluşturmanın önemine vurgu yapıyor.
Etik Kültürün Kalıcı Hale Gelmesi
Etik kültürü sürdürülebilir kılmak için yalnızca kurallar koymak yeterli değil. Kurumların bu değerleri yaşatan bir atmosfer yaratması gerekiyor. Genel anlamda etik bilincin gelişmesi, üç temel alanın güçlendirilmesiyle mümkün:
- İç iletişim: Çalışanların endişelerini güvenle paylaşabilecekleri kanallar oluşturmak.
- Liderlik: Üst yönetimin etik konularda rol model olması.
- Eğitim: Tüm çalışanlara düzenli etik farkındalık eğitimleri sunmak.
Bu üç unsur, etik ihlalleri azaltmakla kalmaz; çalışan bağlılığı, kurumsal güven ve marka itibarı açısından da büyük fark yaratır.
Etik Duruş Fark Yaratacak
Etik konuların merkezinde cinsiyet ayrımcılığı hâlâ önemli bir sorun olarak duruyor. Kurum içi eşitliğin sağlanması, sadece politikaların değil, günlük davranış kalıplarının da dönüşümünü gerektiriyor. Bu dönüşümün bir parçası olarak kurumlar, “Toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl sağlanır” sorusuna da net ve uygulanabilir yanıtlar geliştirmeli.
Kurumlar çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık uygulamaları üzerine özenle eğilmeli. Her çalışan için adil, saygılı ve güvenli bir ortam yaratmak, sadece etik bir sorumluluk değil; aynı zamanda geleceğin başarılı kurumlarının ayırt edici özelliğidir.
Güçlü etik zemin, kurumların rekabet gücünü artıran görünmez bir sermayedir. Günümüz çalışanları artık maaş veya unvan kadar kurumun değerlerine de bakıyor.
Etik değerleri güçlendiren kurumlar, yalnızca bugünü değil yarını da kazanıyor. Ayrımcılığın, tacizin ve adaletsizliğin yerini güven, şeffaflık ve kapsayıcılığın aldığı bir iş dünyası, tüm kurumların ortak hedefi olmalı.
